Mehter Takımı Çalgıları » Kiralık Mehter Takımı | Mehter Takımı Fiyatları | İstanbul Mehter

Mehter Takımı Çalgıları

Mehter Takımı Çalgıları


Mehter Takımı Çalgıları


Osmanlı'dan bize kalan bir miras olan Mehter, tüm asaleti ve coşkusuyla kültürümüzün önemli bir parçası haline gelmiştir. Eski dönemlere ait ünlü marşları günümüzde de seslendiren ve bu vesile ile sonraki nesillere aktaran mehteran takımları bulunuyor. İstanbul Mehteran olarak tüm Türkiye'de faaliyet gösteren mehteran takımlarımız, sizlere de bu özel nağmeleri dinleme şansı tanıyor.


Yazımızın devamında mehteran takımı çalgıları, bu çalgıların özellikleri ve kültürümüzdeki yeri gibi konulara değineceğiz. Ayrıca enstrümanların bölümleri ve çıkardığı seslere göre farklı karakter özelliklerine de yer vereceğiz.


Mehter Takımında Hangi Çalgı ve Enstrümanlar Kullanılır?


Türklerin tarih boyunca, gerek Asya'dan Anadolu'ya, gerekse Anadolu'dan Arap Yarımadası'na ve Avrupa'ya kadar uzanan farklı coğrafyalarda kullanmış olduğu mehter takımı enstrümanlarını iki ana başlıkta ele almamız mümkün. Bunlardan ilki nefesli müzik aletleri, diğeri de vurmalı müzik aletleridir.

Nefesli müzik aletleri: zurna, kerrenay, mehter düdüğü, klarnet, boru.

Vurmalı müzik aletleri: kös, davul, nakkare


Mehter Takımında Kullanılan Nefesli Müzik Aletleri


1- Zurna



Türk borusu olarak da nitelendirilen zurna, sipsili ağaçtan yapılan, canlı, heybetli, duygulu ve kıvrak bir mehter enstrümanıdır. Direk üflemeli çalgılar grubunda yer alan zurna, davul ile ayrılmaz bir ikilidir.  Eski Türkler bu enstrümanı "zuma" diye isimlendirirken, Çinliler "su-na" diye adlandırırdı. 

Dede Korkut hikayelerinde nakkareciler ve zurnacılardan bahsedilmektedir. XIV. yy. Umur Bey'in askerlerine, Ege’de yapılan bir muharebede, davul ve zuma ile karşı tarafın sinirlerinin bozduğu ve bu sayede savaşın kazanıldığı tarihi bir gerçektir.

İslamiyet'ten Önce Zurna

İslamiyet’ten evvel zurnanın adı  1. yy.da ”yurağ veya yerağ” idi. Zurnanın yüksek frekanslı ve gür bir sese sahip olması, bu çalgının salon yerine saha çalgısı olma özelliğini beraberinde getirmiştir. Geçmişten günümüze kadar en az değişikliğe uğramış çalgılardan birisi olarak ifade edilir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde savaşlarda ve saraylarda bir çeşit ulusal bando olarak yer alırdı. Zurna, Uzun yıllar davul ile birlikte özellikle Türk'lerin müzik ihtiyacını karşılamıştır.

Zurnanın Yapısı

Zurnanın yapımında kullanılan en ideal ağaç erik ağacıdır. Bunun yanında zerdali ve kiraz ağacından da imal edilmektedir. Altı tane üst ve bir tane alt delikte olmak üzere toplam 7 delik mevcuttur. Zurnanın ön ağız kısmında (cin veya şeytan) deliği denilen delikler yer alır. Bunlar 6 tane olup, üçerli veya karışık olarak dizilmiştir.

Zurnanın Bölümleri ve Çeşitleri

Zurna; lüle, nezik, soluk deliği, cin-şeytan delikleri, zurna borusu, hava döndüren ve avurtluk gibi bölümlerden meydana gelir. Çeşit olarak da toplam 4 farklı zurna tipi vardır: kaba zurna, orta zurna, cura zurna ve  zil zurna.

Lüle: Bu kısma lüle de denildiği gibi, ”metem” veya”etem” olarak da adlandırılır. Zurnanın nezik bölümünün içine geçirilmiş madenden veya ağaçtan yapılma bir zıvanadır. Bu zıvana türünün gümüşten olanlarının ucuna da yine gümüşten imal edilen bir kordon takılır, ardından zurnanın boyuna halkalanır. Tıpkı bir nargile ağzını yansıtan etem, zuma çalanların oldukça önem verdiği aletlerden birisidir. Gümüş kordon bu aletin kaybolmamasını sağlamak için kullanılır.

Nezik: Zurnanın ağaç bölümüne başka renkte bir ağaçtan imal edilmiş ve monte edilmiş bölümdür. Bu zurnanın ağzına kuvvet katarak çatlamasına yardımcı olur. Gerek etem gerek nezik istenildiğinde çıkarılabilir. Bu ayrı ayrı muhafazasını da katkı sağlar. Bazı zurnalarda sabit olarak da konumlandırılabilmektedir. Fakat bunlar pek makbul değildir.

Soluk deliği: Zurna’nın alt bölümündeki neziğe en yakın deliğin ismidir.

Cin-Şeytan delikleri: Zurnacılar zuma borusunun sol ve sağ bölümünde açılmış ince deliklere cin ya da şeytan deliği ismini verirler. Bu deliklerin ne işi yaradığı kesin olarak bilinmemektedir. Kara Ali adındaki zurnacı cin deliklerinin hava almak için olduğunu ifade etmiştir.

Zurna borusu: Zurnanın ses çıkaran geniş ağzına verilen isimdir. Borunun üst kısmı ve kenarları ekseriya gümüştendir. Cura borularında iki adet, büyüklerde üç adet tane şeytan deliği bulunur.

Hava döndüren: Zurnanın deliklerine verilen addır. Yedi adet olan bu deliklere yukarıdan itibaren, dört adedini sağ el, geri kalan üç adedini sol el idare eder.

Avurtluk: Etem’e geçirilen değirmi bir alet olarak tanımlanır. Ağaçtan, metalden veya kemikten imal edilirler. Bazen kenarları yontularak kullanılır. En makbul avurtluk koyunun kürek kemiğinden yapılmış olanıdır. Havanın dışarıya çıkmasını önlemede büyük katkı sağlar.

2- Kerrenay

Günümüz mehterinde kullanılmayan kerrenay, pirinç ve gümüşten imal edilmiş; uzun ve bas sesli bir borudur. Kazak Türklerinde, Doğu Türkistan'da, İran Türklerinde ve Kırgız Türklerinde yaygın olarak kullanılmış olan kerrenay, Osmanlı mehterine IV. Murat’ın revan seferi esnasında katılmış fakat uzun süre kullanılmamış müzik aletidir. Orta Asya Türk devletinde ise hala kullanılmaktadır.

3- Mehter Düdüğü

Mehter düdüğünün şekli ve yapısı hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir. Yapılan değerlendirmelere göre İlhanlı Devleti zamanında kullanıldığı tahmin edilmektedir.

4- Klarnet

Enver Paşa'nın 1917 senesinde kurmuş olduğu ordu mehterinde kullanılan fakat ses şiddetinin az olması münasebetiyle çok uzun ömürlü olmayan bir mehter takımı enstrümanıdır. Yapısı ve karakteri gereği zurnanın çağdaş versiyonu, melodileri daha iyi çalabilen türü olarak da nitelendirilmektedir.

5- Boru

Boru, eski okunuşlarıyla borguy, borı, kurrenay ve Arapça’dan alınan nefir, bunların tümü aynı çalgıyı ifade eder. Boru çalan kişilere, borizen veya nefiri adı verilirdi. Boruzen terimine  ilk olarak 1499 yılındaki bir kayıtta rastlanmıştır. Boru, Türkçe bir kelimedir. Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan’ın icat ettiği rivayet edilmektedir. Türklerin 12. yy'da kullandıkları boruya “Nay-ı Turki” ismi veriliyordu.

Borunun Yapısı

Eskiden tunçtan yapılan bu enstrümanın Osmanlı döneminde pirinçten yapıldığı bilinmektedir. Nay-ı Turki, Huten ve Hata Türklerinin tercih ettiği bir buçuk arşın uzunluğunda bir borudur. Düdük şeklinde delikleri vardır ve bir kattır. Başı deve boynuna benzer şekilde eğridir, sesi ise gürdür. Osmanlı Mehterhanesinin ürettiği borular, sarı pirinçten imal ediliyordu. Bu borular yalnız Osmanlı Mehterhanesine özel bir enstrümandı. Kırım Hanlarında ise Efrasiyab borusu adı verilen başka çeşit bir boru tercih ediliyordu. Adına kurrenay denilen bu enstrüman, Acem ve Osmanlı Mehterhanelerinde kullanıldığı bilinen, gittikçe genişleyen ve uzun madeni iri bir borudan oluşmaktaydı.

Borunun delikleri yoktur. Ağızlıktan itibaren düz ve ince oalrak uzanır, ileride bir boyun etrafında kıvrıldıktan sonra geriye düz olarak uzanır, ardından tekrar kıvrılır. Önceki kıvrım yerinin hizasını geçtikten sonra ağız bölümü genişleyip açılarak boru son bulur. Boru çalındığı esnada sağ el ile kavranması gerekir. Atlı mehterlerin boruzenleri bu hususta, boş kalan sol elleri ile atın dizginlerini kavrardı. Sesler dudak hareketleri ile çıkarılırdı.

Borunun Türk Tarihinde Kullanımı

Boru ile haber vermek, Türklerin çok eski zamanlardan beri yaptığı bir ugulamdır. İskender’in Türkistan’a yürümesi üzerine, Türk Hakanı olan Şu, askeri bandoda Tuğ çaldırarak göç etmişti. Hem İslamiyet’ten önce hem de sonrasında göçebe ve atlı Türk kültüründe çok önemli yeri olan boru, Türklerin bu göçü musiki ile haber verme şeklidir.

Selçuklular zamanında ise hükümdar bir yerden farklı bir yere giderken borular çalınırdı. Sultan İzzettin Keykavus, Sinop tarafına yolculuk yaparken ” Filhal Sultan ayağını özengiye koyup bindi ve nefirler ve borular çalındı” deniyordu.

1566 yılında Lala Hüseyin Paşa, Anadolu askerini Belgrat’tan götürme vazifesinde “borusun çaldırıp İstanbul’a göçmüşlerdir” şeklinde ifade edilmiştir. 17. yy'da donanmada  ve kara ordusunda bir yerden hareket esnasında borular; "nefir-i rihletler" ve "nefiri irtihaller" denilen göç havalarını çalarlardı.

Kırım ve Osmanlı mehterhanelerinde göç esnasında enstrüman olarak yalnız boru çalındığı gibi, boru-kös birliği ile de göç havası çalınabiliyordu. Osmanlı zamanında askeri mehterhanelerinin yanı sıra 1820 yılında yeni asker kıt’aları için (Fransa’dan örnek alınan trampetlerle beraber) tambur-majör diye adlandırılan boru takımları tedarik edilmişti.



Mehter Takımında Kullanılan Vurmalı Müzik Aletleri


1- Kös

Osmanlı mehterinde savaşlarda kullanılan en önemli müzik enstrümanlarından birisidir. Mohaç ve Çaldıran seferlerine 500 kös ile gidildiği bilinmektedir.

Kösün Yapısı

Bakırdan imal edilmiş büyükçe bir kasenin üzerine gerilmiş olan deriden üretilen, iki tahta tokmak ile birlikte çalınan bir enstrümandır. Kösler kullanım alanına göre farklı büyüklere sahiptir. At kösü, fil kösü ve deve kösü bunlardan birkaçıdır.

2- Davul

Davul, çok uzak mesafelerden duyulabilecek bir ses gücüne sahiptir. Uzaktan çalarak gelen, bir mehter takımının yaklaştıkça ilk duyulan çalgısı davuldur. Mehterhanelerde usulleri en iyi vurabilen bir çalgıdır. Yüksek ses şiddetine sahip olmasından dolayı insanın taşıdığı en güçlü çalgılardan biri olarak ifade edilir.

Davulun Yapısı

Davul, silindir şeklinde olup; tahta veya madeni kasnağı iki tarafa gerilmiş derilerin bağlanmasından imal edilir. Omuza asılacak olan kaytan, vurulmasında kullanılacak olan tokmak ve ince değnekten oluşmaktadır. Halk arasında çalınan ve mehterde kullanılan davullar, tokmak ve değnekle çalınır. Boru - trampet takımlarında ve handoda kullanılan davullar ise yalnızca tokmakla vurularak çalınır.

Davulun Kullanıldığı Yerler

Davul, müzik icrasında kullanıldığı gibi haber vasıtası olarak çeşitli işlerde de kullanılırdı. Yalnız başına haber verme ve ilan işlerinde, harpte dağılmış askeri bir araya getirmede, hanlarda, yangın haberlerinde; fetih haberlerinde, divan kurulduğunu haber vermede, askere saf düzeni almasını işaret etmede ve kalede düşman lağımlarının yerini bulmada kullanılmış olduğu bilinmektedir. Çeşitli amaçlarda kullanılan davulun aldığı görevler ise:

·         Tabl-ı beşaret

·         Tabl-ı asayiş

·         Tabl-ı cenk veya saf

·         Tabl-ı cenk-i harbi

·         Tabl-ı derbend

·         Tabl-ı ordugah nöbetleri

·         Tabl-ı yangın haberleri

·         Tabl-ı lağım bulma

Tabl-ı Beşaret: Bir kale fethedildiğinde çalınan davula verilen isimdir. Fetihler, fetihleri olan imparatorlar tarafından beşaretname veya fetihname denilen mektuplarla; komşu devletlere ve yurt içindeki vilayetlere haber verilirdi. Fetih haberi alan yerlerde ve kalelerde fetih şenlikleri yapılırdı.

Tabl-ı Asayiş: Harpte gece olduğunda askerin dağılarak ayrı düşmemesi amacıyla çalınan bir davul düzümüdür. Asayiş davulu çalınmasını takiben çarpışmaya son verilir, herkes bulunduğu yerde kalır ve etrafa karakollar salınarak sabah olması beklenirdi.

Tabl-ı Cenk veya Saf: Savaşın başladığı zamanı belirtme maksadıyla çalınan davul tarafından yapılan bir düzümdür. Bazen kös ile birlikte da çalındığı olurdu. Saf düzümü çalındığı sırada birlikler, harp düzeni olan saf teşkil eder ve bu şekilde savaşa yol alınırdı.

Tabl-ı Cenk-i Harbi: Savaş bittikten sonra divan toplantısını bildirme amacıyla çalınan davullara tabl-ı cenk-i harbi adı verilir. 1596 yılında Varna’da, baskıncı Kazaklar yenilgiye uğratıldıktan sonra cenk-i harbi davulları ile haber verilen divan kurulmuştu.

Tabl-ı yangın haberleri: Görülen yangınları haber verme amacıyla kullanılan davullara tabl-ı yangın haberleri denilmektedir.

Tabl-ı Ordugah: Orduları kollayan karakol askerlerinin ve kalelerde nöbet tutan erlerin uyumaması amacıyla çalınan davullardır. Bu davullar çalarken aynı zamanda Yektir Allah! diye bağırılırdı.

Tabl-ı Derbent: 17. yüzyılda, hanlarda, bekar odalarında, kervansaraylarda ve şehir kapılarında yatsı namazından sonra kapılar kapanacağından dolayı, kimsenin içeri alınmaması veya dışarı çıkmaması maksadıyla verilen işaret üzere çalınan davullardır.

Tabl-ı Lağım Bulma: Kale kuşatması esnasında, düşman askerlerinin kale duvarlarını yıkma amacıyla lağım kazıp kazmadığını anlamaya yarayan davullara verilen isimdir. Bu davullar yere dikili iki ağaç üzerine oturtulur; üstüne çomağı bağlanırdı. Şayet tokmak titrerse, düşmanın kazma işlemi yapıp yapmadığı anlaşılır ve gerekirse tedbir alınırdı. Türkler bu yöntemi Kanuni Sultan Süleyman döneminde Rodos kuşatması esnasında bulup uygulamışlardır.


3- Nakkare



Osmanlı mehterinin yüzüne deri gerilmiş üç farklı vurmalı sazından birisi olan nakkāre, yarım küre şeklindeki dövme bakırdan imal edilmiştir. Gövdenin üzerine deve veya eşek derisi gerilerek üretilen küçük bir çift davul olup; “tokmak” ya da “zahme” adı verilen ahşap çubuklarla çalınır. Kâse diye de adlandırılan bu davullardan birisi, diğerine göre daha ufak ve derisi daha incedir. Nakkārenin boyutları için net bir rakam vermek zordur. Fakat çapı için en yaygın kullanılan ölçü 25-35 cm'dir.

Diğer Mehter Müzik Aletleri ve Farklı daha Fazla Bilgi Almak için Buraya Tıklayınız

Tarihimizden Bugüne Mehter Marşları Hakkında Bilgi Almak için   Buraya Tıklayınız 






MEHTER TAKIMI KİRALAMAK İÇİN BİZE ULAŞINIZ.. TIKLAYIN


whatsapp İletişim